Yemek yemek hayatımızdaki en önemli eylemlerden biridir. Kimi insanlar sadece yaşamak için yemek yerken, kimi insanlar da yemeğe çok farklı anlamlar yükleyebiliyorlar. Yemek yemek sadece fizyolojik bir ihtiyacımızı doyurmak değil, aynı zamanda sosyalleşmeyi, diğer insanlarla bir araya gelmeyi ve keyifli vakit geçirmeyi de sağlayan kültürel bir aktivite aynı zamanda. Ayrıca yemek yemek bazen duygusal olarak da bir avunma aracı ya da sıkıntı giderme aracı olabiliyor. Güzel bir yemek günümüzü güzelleştirip bizi mutlu edebiliyorken, gereğinden fazla yedikten sonra yaşanan pişmanlık, suçluluk duyguları ve kilo takıntısı yenilen yemeği bir eziyete çevirebiliyor. Yeme bozuklukları son yıllarda sıkça karşımıza çıkan pskiyatrik bozukluklardandır. Özellikle, kadın bedeninin ve güzelliğin, inceliğin, estetiğin, dış görünüşün çok daha önemli hale geldiği 80 li yıllardan sonra yeme bozuklukları da bir hastalık olarak kabul edilmeye başlanmıştır.
Yeme bozukluklarının en bilinen ikisi; Anoreksiya Nervoza ve Bulimia Nervozadır. Anoreksiya kısaca yemek yemekten uzak durmak ve zamanla ihtiyaç duyulandan çok çok az bir besinle hayatını devam ettirmeye çalışmak olarak tanımlanabilirken, bulimia ise fazla miktarda yemek yedikten sonra bunu çıkarmak şeklinde ortaya çıkar. Her ikisi de oldukça tehlikeli ve tedaviye dirençli bozukluklardır.
Anoreksiya Nervoza
Anoreksiya nevroza daha çok kadınları etkilediği düşünülen son derece ciddi bir bozukluktur. Toplumda görülme sıklığı % 1-2 iken, % 90- 95 oraında kadınlarda görülmektedir. Anoreksiya nervozanın başlangıç yaşı genellikle 15-19 yaş civarıdır. Anoreksiyada kilo vermek her şeyden daha önemli bir takıntı haline gelmiştir ve kişi kendi bedenini olduğundan farklı olarak algılar. Ne kadar zayıflasa da kendisini hala kilolu olarak görür ve bu durum zamanla hiç yemek yememeye kadar gidebilir.
Anoreksiya nervozanın temel belirtileri şunlardır:
• Sağlıklı bir kiloda olmayı reddetme
• Kilo almaktan aşırı derecede korkma
• Beden imgesiyle ilgili algının bozulması
• İlerleyen dönemlerde adet kesilmesi
Anoreksiya nervozada kişi sürekli zayıflamayı, daha ince olmayı, yediklerinin fazla olup olmadığını, nasıl daha zayıf olabileceğini, vb. düşünür. Hayattan keyif almak ya da arkadaşlarıyla, ailesiyle vakit geçirmek yerine bütün gününü diyet ve egzersiz planları yaparak geçirir. Zayıflık hayatın en büyük amacı haline gelmiştir, ancak ne kadar zayıf olursa olsun bu hiçbir zaman yeterli olmaz. Anoreksiyası olan kişiler yemekle ilgili bir sorunları olduğunu sürekli reddederler. Az yediklerini ya da kendilerini aç bıraktıklarını çevrelerindeki kişilerden saklamaya çalışırlar, hiçbirşey yemeden günü geçirebilirler ancak çevrelerindeki kişilere yemek yediklerini söylerler.
Anoreksiya nervozanın iki tipi vardır:
1. Kısıtlı tip: Bu tipte kişi az yemek yiyerek, açlık orucuna girerek kilo vermeye çalışır.
2. Tıkınırcasına yemek yiyip, daha sonra çıkartan tip: Bu tipte zayıflamak için yediklerini çıkarma davranışı vardır, ayrıca kişi bir takım diüretikleri ve lavmanları kullanır.
Yeme bozukluklarının da aslında diğer birçok psikolojik bozuklukta olduğu gibi, görünenden daha fazlası olduğunu söyleyebiliriz. Aslında olay kilo almak- vermek ya da yemek yemek- yememek, yemeği sevmek- sevmemekle ilgili değildir. Asıl altında yatan duygular daha farklıdır. Anoreksiya nervozada özellikle kontrol duygusuyla ilgili bir mesele söz konusudur. Hayatında birçok şeyi kontrol edemeyen bir kişi, yediklerini kontrol edebilir ve bu onun hayatındaki bir başarısı sayılabilir. Depresyon, yalnızlık, güvensizlik, mükemmel olma baskısı ya da kontrolden çıkabileceği duygusu kişinin yeme bozukluğu yaşamasına neden olabilir.
Anoreksiya ilk zamanlar çevreden özellikle de aileden ve arkadaşlardan saklanan bir durumdur. Bu nedenle de fark edilmesi zaman alabilir. Kişi durumuyla ilgili sürekli bir saklama ve inkar halindedir, o yüzden ailelerin yeme bozukluğuyla ilgili belirtileri farkettiklerinde dikkatli olmaları ve bunu takip etmeleri gereklidir.
Anoreksiya Nervozanın belirtileri
Anoreksiya nervozanın davranışsal belirtileri şunlardır:
• Kişi zayıf olmasına rağmen sürekli diyet yapar. Sadece düşük kalorili besinleri tüketir, karbonhidrat ve yağlardan katı bir şekilde uzak durur.
• Kalori hesaplamaları, yağ oranları ve beslenmeyle ilgili takıntılıdır. Sürekli tartılır, yemek porsiyonlarını ölçer.
• Yediği yemek miktarıyla ilgili çevresine yalan söyler ya da yiyormuş gibi yapar. Yemeğiyle oyalanır ya da yemek yememek için ‘’öğlen çok yedim, tokum’’ gibi bahaneler üretir.
• Çok az yemesine rağmen sürekli yemekle ilgilidir. Ailesine yemek yapar, yeni tarifler dener, yemek kitapları okur.
• Kendine farklı yemek yeme alışkanlıkları geliştirebilir. Başkalarının yanında yemek yememe, sürekli aynı tabağı kullanma ya da yemeği çiğneyip tükürme, vb.
Bunların yanı sıra anoreksiya nervozanın dış görünüşle ve beden imgesiyle ilgili belirtileri de şunlardır:
• Hızlı ve ani kilo kaybı
• Olması gerekenden düşük kiloda olduğu halde kendni sürekli şişman hissetme
• Beden imgesine takıntılı olma
• Sürekli ana karşında dış görünüşünü inceleme, dış görünüşle ilgili sürekli kendini eleştirme
• Düşük kiloda olduğunu ve bunun bir sorun olduğunu reddetme ve bunu saklamak için tartılmadan çnce fazla miktarda su içme ya da bedenine bol gelen giysiler giyme, vb. davranışlar.
• Zayıflama hapları ya da diüretikler kullanma.
• Yedikten sonra yediklerini kusma
• Takıntılı bir şekilde egzersiz yapma.
Anoreksiya Nevroza’nın olası nedenleri
Anoreksiya Nervoza ve diğer yeme bozukluklarının ortaya çıkışında tek bir nedenden söz etmek mümkün değildir. Anoreksiya Nevroza birçok sosyal, duygusal ve biyolojik faktörün bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir durumdur. Toplumda özellikle günümüzde fazlaca egemen olan ‘’zayıf olan güzeldir’’ algısı yeme bozukluklarının ortaya çıkışında temel bir rol oynamaktadır. Buna ek olarak da ailesel faktörler, kişinin yetiştiği çevre, duygusal zorluklar, kendine güven ve özsaygı eksikliği ve geçmişte yaşanan bazı travmatik deneyimler de bozukluğun ortaya çıkışında etkili olabilmektedir. Anoreksiya yaşayan kişiler genellikle mükemmeliyetçi ve başarı odaklı bir kişilik özelliğine sahiptir. Büyüme çağında her denileni yapan, okulda başarılı, uslu ve başkalarını memnun etmeye odaklanmış kişilerdir. Ancak sürekli başkalarını memnun etme ve mükemmel olma çabası, bu kişilerin iç dünyalarında umutsuz, mutsuz, yetersiz ve değersiz hissetmelerine neden olur. Kendilerini acımasızca eleştirirler ve her anlamda mükemmel olamamayı başarısızlık olarak kabul ederler.
Psikodinamik yaklaşım anoreksiya nevrozayı cinsel dürtülerin baskılanması ve cinsel içgüdünün oral haz ve yeme davranışıyla ilişkilendirilmesiyle açıklar. Ergenlik dönemiyle birlikte artan cinsel dürtülerle baş edememe, bilinçdışında büyümeyi, kadın olmayı, gebe kalmayı, cinsel kimliğin gerektirdiği şeyleri reddetme de anoreksiya nervozanın ortaya çıkmasına neden olabilir.
Kültürel ve sosyal olarak son yıllarda zayıflık çok fazla ön plana çıkan bir konudur ve zayıf olmak üzerine de özelikle gençler üzerinde bir baskı vardır. Sosyal baskının yanısıra aile içinde de zayıf olmanın güzellikle eşdeğer oluğu konusunda ve kişinin kilo almaması konusunda bir baskı olabilir. Bunlar da anoreksiya nervozanın oluşmasına katkıda bulunabilir. Bu duruma bazen çocuğu küçüklükten itibaren bale, jimnastik ya da mankenlik gibi zayıf olmanın bir gereklilik olduğu mesleklere yönlendirme neden olabileceği gibi, bazen kendi yeme düzenini ve kilosunu aşırı kontrol eden, dış görünüşe odaklı ve eleştiren bir ebeveyne sahip olmak da neden olabilir.
Ayrıca çoğu psikolojik bozukluğun ortaya çıkışında olduğu gibi ergenliğe girmek, okulu bırakmak, ayrılık ya da boşanmak, vb.stres verici yaşam olayları da anoreksiya nervozayı tetikleyebilir.
Psikolojik faktörlerin yanı sıra anoreksiyanın oluşmasında ailesel geçisin de rolü olabileceği düşünülmektedir. Aile içinde anoreksiyası olan bir birey varsa, diğerlerinde anoreksiya ortaya çıkma ihtimali 10 ila 20 kat artmaktadır. Ayrıca beyin kimyasının da anoreksiya nervozada önemli rol oynadığı, anoreksiyası olan kişilerin yüksek oranda stres hormonu kortizol lgıladıkları ve kişinin iyi hissetmesine yardımcı olan seratonin ve norepinefrinin de daha düşük düzeyde olduğu görülmüştür.
Anoreksiyanın etkileri
Anoreksiya nevroza kişinin ihtiyacı olandan çok daha az beslenmesine neden olduğu için, bu durum zamanla kişinin hem bedenen hem de zihnen birçok sıkıntı yaşamasına neden olmaktadır. Halsizlik, yorgunluk, hafızanın zayıflaması, ruh hali değişikliği, depresyon, başağrıları, cildin sararması, saçlar ve tırnakların zayıflaması, adet düzeninin bozulması, vb. birçok sıkıntı ortaya çıkmaktadır.
Anoreksiyanın tedavisi
Bütün psikolojik bozukluklarda olduğu gibi öncelikle kişinin sorununu kabul etmesi ve bunun için birinden yardım istemesi gereklidir. Sorunu kabul etmek aslında en önemli adımlardan biridir ve sonrasında sabır ve istikrar gereklidir. Anoreksiya tedavisinde doktor, psikiyatrist, psikolog ve diyetisyenin birlikte çalışması gereklidir. Ayrıca aile ve çevre desteği de hem kişinin sorunu kabullenmesinde hem de tedavi sürecinde çok önemlidir. Tedavide kişinin kendisi ile ilgili olumsuz algısını değiştirmek, bedeniyle barışmasını sağlamak, yemek yemeğe bakış açısını değiştirmek, daha fazla sağlıklı yiyecek yemesini ve sağlıklı kiloya gelmesini sağlamak amaçlanır. Eğer kişinin yetersiz beslenmeden dolayı bazı organları hasar gördüyse ve hayati tehlikesi varsa kişinin hastanede tedavi edilmesi gerekebilir. Tıbbi tedavi, beslenme tedavisi ve aynı zamanda da psikoterapi bir arada yürütülmelidir.
Psikoterapi anoreksiya nervozanın tedavisinde çok önemlidir, çünkü zate psikolojik kökenli olarak ortaya çıkan bir bozukluktur. Anoreksiya nervozanın tedavisinde psikoterapinin hedefi yeme bozukluğuna neden olan olumsuz düşünce ve duyguları belirlemek ve onların yerine daha olumlu ve sağlıklı bir düşünce biçimini yerleştirebilmektir. Ayrıca kişinin zorluk yaşadığı duygusal ve ilişkisel sorunlar ve stresle baş edebilmeyi öğrenmesi amaçlanır.
Anoreksiya nervozanın tedavisinde kişinin sağlıklı bir kiloya dönmesi amaçlanırken bunun kolay bir durum olmadığı da bilinmelidir. Çünkü kişinin en büyük korkusu kilo almaktır ve tedaviye direnç göstermesi mümkündür. Bu nedenle tedavide hem tıbbi ve psikolojik destek hem de çevre desteği çok önemlidir.